Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum./Edip Cansever / Gelmiş Bulundum
O bir utangaç çiçektir gündüzün görünmez, ikindi sonu başlar kıpırdanmaya ve geceye açar
çiçeklerini içerisinde sakladığı hoş
kokuları ile birlikte. Bir gecelik sefası vardır çiçeklerinin. Dedik ya utangaç bir çiçektir bir gece açmak yetişir, ertesi akşam yenileri belirir geçeyi şenlendirmek için. Ama akşam olduğunda da fark edilsin ister, yanından geçenleri hoş kokusu ile uyararak.
ÖzdemirAsaf, belkide onun bu güzelliğinden etkilenerek yazmıştır, çiçek senfonisi adlı şiirini.
Çiçeklerin akşamlarını
Akşamların çiçekleri
Aydınlatır…
Nazlı da değildir.
Kendi tohumlarından kolayca büyüyüverir. Sevmeyegörsün kök saldığı yeri.
Bir daha terk etmez insanoğlunun hoyrat
eli değmeden.
Aslında şehirdeki en
vefalı çiçeklerden biridir.
Tutunacağı
bir toprak olsun yeter. “vefası olmayanın sefası olmaz” deyimini en çok hak eden çiçektir gece sefaları.
Yaz ortasında
başlar ve kırağı inene kadar her akşamın süsü oluverir. Sükûn bulmak ve içinde barındırdıklarına şahit olarak gecenin. Onun için adını musiki programlarına, kitaplara vermiştir. Abdürrahim Karakoç’un “Ey Can” adlı şiirinde dediği gibi uykulardan uzak bir çiçektir, geçelerin süsüdür:
Ben uykuları da sevmem ey can Uykulardan uzak ol.
Kış günü karları yarıp çıkan Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol…
Ya da Orhan Veli Kanık’ın “Gün doğuyor” adlı şiirinde dediği gibi sabahla bir damla yaş düşüyor mudur üstüne bilinmez:
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yaş.
Ve bir deniz hücumu halinde
Gün doğuyor şehrin üzerine.
İstanbul’un güzellikleri sadece Orhan Veli’yi etkilemez farklı dönemlerde İstanbul’a gelen yabancı seyyah ve yazarların da ilgi alanına girmiştir. Bunlardan biri de William Makepeace Thackeray’dir. Gördüğü manzara karşısında duygularını şöyle dilegetirmiştir:
“Nefes kesen atmosfer, boğazda işleyen binlerce zarif kayık, güzel yüzlü,
iyi giyimli güçlü kuvvetli kayıkçılar, geniş korular, kuleler, kubbeler, uzun minareler
ve siluete hâkim olan camiler, ortasından deniz geçen bu hayat dolu şehri tüm renkleri ve ihtişamıyla çevreliyor ve seyrine doyum olmayacak bir manzara teşkil ediyordu.”(1)
Sezai Karakoç “Kızkulesine Gazel” şiirinde tabiatla yapıların birlikteliğini daha da somut hale getirir. Onun muhayyilesinde bir zafer takı gibi yükselen Kızkulesi üzerine düşen gecenin çiçekleri, sırları da çözmektedir;
Gecenin çiçeklerinden söz edince, Kule’nin saçlarına Beklediği konuğun sırrı çözülecektir.
Sumru Ağıryürüyen’in eserinde olduğu gibi gündüze mi vurgundu onun için mi gün doğduğunda kül oluyordu gecesefaları bilinmez:
Vurgundu gecesefası
gündüze vurgundu
tutkundu gecesefası
gündüze tutkundu
görseydi, görebilseydi
bilseydi, bilebilseydi
ne yazık ki çok mahcuptu savruldu gecesefası
gündüze savruldu gün doğdu gecesefası
gün doğdu kül oldu kül yağdı, gül yağdı
sessiz gecenin kadehine doldu.
Sezen Aksu’nun “Masal”şarkısında da ölüme benzemektedir güne vedaları:
Geceye açar akşam sefaları
Ölüme benzer güne vedaları
Deli dolu bir macera, bir şölen, bir düğün
Kadere kısmet narin hayatları
Nazım Hikmet için ise kırmızı rengi
ile ayrılığın çiçeğidir akşamsefaları:
Akşam güneşiyle yüklü bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gece sefaları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar Vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı…
Ahmet Arif ‘in “Akşam erken iner mapushaneye” şiirinde ise gecesefası hüznün çiçeğidir:
Akşam erken iner mapushaneye
İner yedi kol demiri, yedi kapıya
Birden ağlamaklı olur bahçe Karşıda duvar dibinde
Üç dallı gecesefası, üç kök hercai menekşe
Akşamsefalarının çiçeklerini geceye açması şairler için onun güne küskünlüğü olarak yorumlanmış, Çukurovalı Şair Demet Duyuler Doğan’ın “Akşam Sefası” şiirinde olduğu gibi;
Güne küskün çiçeğiyle
yaprakları arasında suskun bekleyen akşamın alacasında gülümseyip
gecenin karanlığını cıvıl cıvıl renklendiren ana topraklarımda baba mirası
bir kök akşam sefası
Bazen de alır tarihin hüzünlü sayfalarına götürüverir, hala kanayan bir aşk acısı içerisinde Atilla İlhan’ın “Ne Kadar İzmir” şiirinde olduğu gibi:
akşam sefalarına ud çalan kim
selim-i selis damlıyor kanlı mızrabından hala kanayan kalbimi aşk ateşi dağlar
Ercümet Behzat Lav, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri’nde serbest ölçünün öncü uygulayıcılarından tiyatro kökenli şairlerindendir. “Serenadlar” şiirinde gece sefası içindeki sevgilinin adıdır;
Sen benim nemsin
Rüyalarım mısın
Aşklarım mısın
Azaplarım mı?
Yoksa sen
Gece safası mısın içimdeki
Klâsik şiirimizde otuzdan fazla çiçek ismini kullanan Mehmet Ali Hilmi Dedebaba için gecesefası yârin gönül eğlendirdiği çiçektir:
O meh ağyâr ile “gece saf â”da “kahkaha”larla Hezârân yâ “sabur” çekmekte şimdi Hilmi-i şeydâ
(Sevgili, böyle bir gezintide kahkahalarla gecesefası yaparken, âşık-şair binlerce
kez “ya sabır” çekmektedir.
İkili bir anlam dünyasına sahip olan gecesefası ve kahkaha aynı zamanda birer çiçek ismidir) (2)
Osmanlı Devleti döneminde kadın şairlerimiz üzerine henüz yeteri kadar araştırma yapılmamış olsa da özellikle Tanzimat sonrası dönemde öne çıkan isimler vardır. Şeref Hanım da bunlardan birisidir. Şeref Hanım 19.asrın başında doğmuş 1861 de vefat etmiştir. Basılmış bir divanı vardır. Baharı anlattığı kasidesinde klasik edebiyatımızda kullanılan çiçeklerin tamamından bahsetmektedir. Aşağıda “Kaside-i Bahariyye”den aldığımız beytinde; şebuy, ay çiçeği, gece safası ve ful-ı bahri aynı zamanda bir çiçek ismidir;
Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb Görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı
Çiçek kültürümüzün önemli isimlerinden Cevat Rüştü Öktem için gecesefaları çiçek bahçesi zevkinin tamamlayıcılarıdır.
“Bir çiçek bahçesinde akşam zevkini itmam eden (tamamlayan) gecesefaları”(3) diyor…
Baharda ekilen tohumlarından hızla büyüyen bir çiçektir. Ekildiği yerde dallanmayı seven bir bitkidir gecesefaları. Çiçeklerini geceye açar, ancak güneşli yerlerde serpilir büyür. Ağustos başından itibaren çiçeklenmeye başlar, Kasım ayına kadar sürer çiçeklenmesi. Toprak seçmez ancak suyu sever.
Yumru köklerinde suyu depolar. Kırmızı, pembe, sarı ve beyaz renkte çiçekleri vardır. Bir metreye kadar boylanabilmektedir. Çalı türü bir çiçektir. Ilıman iklimlerde kökünden yeniden filizlenebilir. Daha çok park ve bahçelerde yetiştirilir. Ancak teras ve balkonlarda saksı içinde de yetiştirilebilmektedir
(1) WilliamMakepeaceThackeray, Cornhill’den Kahire’ye Seyahat Notları, Çev. Zeynep Begüm Güney, Büyüyen Ay yay. İstanbul 2022
(2) Bir Bektâşî Şairin Diliyle Nevrûz Ve Çiçekler. Melek Dikmen/ Kamile Çetin Süleyman Demirel Üniversitesi
(3) Türk Çiçek Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den Bir Güldeste Nazım H. Polat Ötüken y. sh:50