Sıradan sözlere eyleme meyil
Sen bana kulak ver sen bana eğil
Açelya begonya sardunya değil
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin
Cemal Safi / Ezan Çiçekleri açarken geldin
Çiçekler yaşamımızla beraber büyüyüp
açmışlar. Görülen her güzellik şiirlerimize, yanık yanık türkülerimize sinmiş, tarifinde aciz kaldığımız güzellikleri onunla yaşatmışız; yalnızlığımızı, hüznümüzü, sevincimizi onunla anlatmışız. Onun çiçekli dallarını hayalimizde yeniden yoğurarak el emeği göz nuru kanaviçelerimize nakış nakış işlemişiz, ağaç işlemeciliğinde çinilerimizde yaşatmışız.
Çiçek merakımızı önemli şehir tarihçilerimizden Reşat Ekrem Koçu şöyle
dile getirmektedir;
“Türklerin çiçeğe karşı gösterdikleri düşkünlük, Türk ruhunun asalet ve necabetinin en beliğ bir şahididir. Kumaşlarımızda, halılarımızda, çinilerimizde, tahta ve bakır işçiliklerimizde, Çiçek, hemen hemen, yegane tezyin örneği olmuştur. En mütevazı Türk evinin bahçesinde birkaç tahta çiçek, penceresinde üç beş saksı bulunmuştur.”(1)
Reşat Ekrem’in çağdaşı dil araştırmacısı, şair Orhan Şaik Gökyay da Türklerde çiçek sevgisinin nasıl bir tutku haline geldiğini benzer ifadelerle anlatmaktadır;
“Çiçek sevgisi ve merakı, bütün Osmanlı Türklerinde, köylüsünde, kentlisinde ortak
ve yaygın bir tutkudur. Bunu, onun bütün hayatında buluyoruz. Evinde, bahçesinde, mânilerinde, türkülerinde, şiirlerinde.
Çiçek günümüzde olduğu gibi pek bir ticaret metâı da değildir, mûsikî gibi, şiir gibi bir sevdâ işidir.”(2)
Asırlardır süregelen bu ölümsüz serüvenin yasasını belirlemektedir, Gülten Akın “Sardunya” şiirinde;
Tohum ekenlerin, fide dikenlerin
Kimse durduramaz yağmurunu
Güneşini kimse kesemez
Anadolu insanı her gördüğü güzelliği benimsemiş, işlevsel bir hale getirerek yaşatmasını bilmiştir. İstanbul balkonlarında en çok görebileceğiniz bir çiçektir begonya. Anavatanı Asya olmasına rağmen Güney Amerika’ya kadar dünyanın birçok bölgesinde yetiştirilir. Onun için de dünya üzerinde en yaygın süs çiçeklerinden biridir. Bine yakın çeşidi vardır. Halk arasında en fazla bilinen çeşitleri, yumrulu begonya, çınar begonya, ağaç begonya ve paşa çadırıdır.
Hem çiçekleri hem de yapraklarının güzel ve rengârenk desenli görüntüsü için tercih edilen bir bitkidir. Yapraklarının açık yeşilden, kırmızı kahverengiye kadar değişen renkleri vardır.
Begonyalar, Santo Domingo’lu botanik uzmanı Michel Begon’dan ismini almıştır.
Doğrudan güneş ışığı istemediği, oda sıcaklığında yetişebildiği için bakımı kolaydır. Yazın daha sık sulanmalıdır. Köklerinin ayrılması veya yapraklarından çelikleme yöntemi ile
de çoğaltılabilir. Bu işlem bahar aylarında yapılmalıdır.
Hemen her renkte begonya çiçeği görebiliriz. Yumrulu begonyalar farklı renklerde gösterişli çiçekleri dolayısı ile tercih edilir. Katmerli çiçeklerinin kokusu yoktur. Yazın çiçeklenme süresi oldukça uzundur. Bu hali
ile de eski İstanbul evlerinin sardunyalar gibi pencere önlerinin süsü idi.
Yaprak begonyalar göz alıcı yaprak renkleri
ve dekoratif yapıları için yetiştirilirler. Ağaç begonyalar salonların süsüdür. Geniş yaprakları beneklidir. Diğer begonyalara göre daha fazla boy atabilirler. Bazı cinslerinin yaprakları çınar yaprağına benzediği için çınar begonya olarak isimlendirilir.
Begonyalar edebiyatımızda daha çok yalnızlığın ve hüznün çiçeği olarak adlandırılırlar.
Atilla İlhan Zincirleme Rubailerde onun bu özelliğini şu şekilde anlatmaktadır:
Eski begonyalar da ağlamaktadır güneş de batar tutmuş ellerinden yalnızlıklarını henüz doğmamış çocuklar
bir çığ düşer kuş cıvıltılarından bütün haziran başladım sandığın şarkı biter ansızın
bitirdim sandığın başlar.
Edip Cansever, “Manastırlı Hilmi bey’e Mektuplar” şiirinde bu duyguyu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır;
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon,
işte ben İşte şu begonya, işte yalnızlık
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
İşte yok oluşumdan doğan kent
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız Ben dediğim koskocaman bir oyuk…
Bu güzelim çiçek şairlerin ruhunda neden bir olumsuzluk imgesi olarak işlenmiştir bilinmez ama, İsmet Özel için de hem hayalin, hem de ölümün çiçeğidir begonya “Sevgilime bir kefen” şiirinde;
Merak, bir devrimcinin hazırlığıdır ve alçacık bir sesle uçar üzerimden kanser, begonya, ölüm.
Didem Madak’ın “Müsveddeler” şiirinde de aynı duygular vardır;
Begonya tozlanıyor,
Unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar.
Annemin temizlik günleri gibiyim Yorgun, solgun ve beyaz.
Hulki Aktunç ise “AcilileBegonya” şiirinde şöyle demektedir:
Sevdalının elleri pembe begonya
Pencere kıyısında uyuyor saksıda
Çok eski bir masaldan türer akşamlar Göğsünün teriyle ıslanmış boynumda..
Bilal Arıoğlu
KAYNAKÇA
1- Tarihte İstanbul Esnafı Reşat Ekrem Koçu Doğan Kitap 2016 Sh:55
2- OrhanŞaikGökyay,“DivanEdebiyatındaÇiçekler” Seçme Makaleler 3, İstanbul 2002, s.55.