Rumi Sanat Galerisi

Ful-i Bahri (Filbahri)

Zarif dalları ve hoş kokusu ile park ve bahçelerin süsüdür. Suyu ve güneşi sever. Çelikleme yöntemi ile çoğaltılabilir. Halk arasında yalancı yasemin, limon çiçeği, ağızlık çalısı olarak da bilinmektedir.

Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb

rince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı

Şeref Hanım / Kasîde-i Bahâriyye

Şeref hanım 19 yüzyılın ilk yarısında yaşamış divan sahibi önemli kadın şairlerimizdendir. Eğitimli bir aileye mensuptur. Babası ve yeğenleri de şairdir. İstanbul’da doğmuştur. Şiirlerinden en çok Yakacık semtini sevdiği anlaşılmaktadır. Bahariyyesinde klasik şiirimizde geçen çiçeklerin önemli bir kısmını kullanmıştır. Yukarıdaki beyitte Şebbuy, ayçiçeği, gece sefası, fulbahri çiçek adlarıdır.

Filbahri baharla birlikte açan beyaz çiçekleri ile yanından geçenleri hoş kokusu ile kendine çeken bir yapıya sahiptir. Filbahri çiçeği ülkemizin sıcak kıyı bölgelerinin tamamında yetişmektedir. Yasemin çiçeği ile genelde karıştırılır. Çiçekleri yaseminden daha gösterişlidir. Ancak yasemin çiçeği kışın yapraklarını dökmez, Filbahri ise kışın yapraklarını döker. Mart başından itibaren yaprak açmaya başlar. Çiçeklenme mayıs ayından itibaren olur. Yasemin sarmaşık türüdür, filbahri çalı formundadır ve boyları genelde iki metreyi geçmez. Çok yıllık bir bitkidir.  Zarif dalları ve hoş kokusu ile park ve bahçelerin süsüdür. Suyu ve güneşi sever. Çelikleme yöntemi ile çoğaltılabilir. Halk arasında yalancı yasemin, limon çiçeği, ağızlık çalısı olarak da bilinmektedir.

Tabiatla ilişkimiz azaldıkça çiçekleri de unutmaya başladık. Filbahri eski dönemlerde üzerine maniler yazılacak kadar bilinen, hayatın içinde olan bir çiçektir. Rıza Tevfik Gelibolu’da Hıdırellez şenliklerini anlatırken halk arasında şöyle bir rubai den bahseder(1);

Bahçelerde filbahri

Var git ellerin yâri

Sen bana yar olmasın

Yüzüme gülme bari.   Klasik edebiyatımızda filbahri çiçeğinin açması ve etrafına saldığı güzel kokuları, baharın gelişi ile ilişkilendirilmiştir.  Mehmet Ali Hilmi Dede Baba’nın “Nevruziyye” sinde baharda açan filbahri çiçeğinin kokusu baharın kokusudur;

Çıkınca nilüfer filbahriden hem anber ü merca

Sadef ağzın açup incüsin etmiş gülşene ihdâ

(Beyitte Nilüferin su üstünde açması mercana, filbahri çiçeğinin kokusu anbere benzetilmiştir. Bunu gören sadef de ağzını açıp içindeki inciyi gül bahçesine hediye etmiştir.)

  1. yüzyıl şairlerinden Hâtif Ali Efendi, Edebiyat tarihinde Seyyid Çelebi olarak da bilinir. Şiirlerini “Hâtif” mahlası ile yazmıştır. Hatif Ali Efendi aynı zamanda Türk cilt sanatının önemli ustalarındandır. Şairliğinden ziyade mücellitliği ile meşhur olmuştur. Sultan I. Abdulhamîd  zamanında mücellidbaşı olarak sarayda görev yapmış, sonrasında ise padişah başmusahibi olmuştur. Hatif efendi Bahariyyesine filbahrinin küçük beyaz çiçekleri bereket getiren nisan yağmurlarından oluşan inciye benzetilmiştir;

Fil-i bahrį eger ġavvās-ı hasret olsa da şāyān

Hacāletde ķodu lü’lü-i fikrim ebr-i nisānı

(Filbahri hasret dalgıcı olsa da yaraşır; çünkü düşüncemin incisi, (inci döken) nisan bulutunu bile utandırdı.)

Filbahri çiçeği klasik edebiyatımızda deniz ve su ile ilişkilendirilmiş, ilginçtir Can Yücel de “Ellerimde bir Göztaşı” şiirinde Filbahri ile deniz üzerinden bir bağlantı kuruyor; bu şunu gösteriyor ki şairimiz klasik şiire de hakimdir;

Nefes aldıkça, filbahriler köpürüyordu sulardan

çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu

Hilmi Yavuz biraz da iç yolculuğumuzu anlattığı  “Talan ve Sen”  şiirinde, filbahriler bu yolculuğun kenar süsleridir. Tıpkı Şeref Hanım’ın bahariyyesinde yollara serilen filbahriler gibi;

sana yazmadıklarımı

kalbime yazdım

ıssız kır yollarıydım

ayak seslerin

kalbimin sesleriydi.

her yanım filbahriler…

Nazan Bekiroğlu’da Mustafa Kutlu gibi eserlerinde çiçek imgesini sık kullanan yazarlarımızdandır. Hatta bazı eserlerinin adı ağaç ve çiçek ismidir; Nar ağacı Mavi Lale, Mimoza Sürgünü gibi. Filbahri de eserinde kullandığı özel anlamlar yüklediği bir çiçektir. Nun Masalları’nda  kapı önünde evvela anlatılan çiçektir. Yeniçeri ocağının bozulmasını ve kaldırılmasını ele aldığı “İsimle Ateş Arasında” romanında; “Ondan aşkın isimleriyle defterler doldurmasını, benim için bir filbahri buhuru yapmasını ve nihayet bana bir çocuk vermesini hep onun ismiyle başlayan cümlelerin arkasından istemiştim.” diyor. Bundandır Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sanatı yorumlarken; Sanat cemiyetin ifadesidir; büyük manasında onu uzaktan veya yakından daima takip eder.” demesi.

Dr. Cenk Açıkgöz de Klasik Türk Şiirinde Dalgıç” makalesinde Klasik Türk şiirine yapılan haksız eleştirilerin köksüzlüğünü belki de Tanpınar’ın bu yorumunu esas alarak şöyle değerlendirmektedir; Edebiyatın; toplumun hayatına, iktisadi yapısına, inancına, gelenek ve göreneklerine kayıtsız kalması düşünülemez. Klasik Türk edebiyatı; toplumdan uzak olduğu ve gerçek hayatı yansıtmadığı yönünde çok ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Buna rağmen, klasik Türk edebiyatı ürünleri incelendikçe bu kalıplaşmış hükümlerin doğruluğu sorgulanmaya başlanmıştır.” (2)

Öğretmen şairlerimizden Mustafa Kaya filbahri şiirinde şöyle demektedir:

beyaz bir rüya bırakır

beyaz bir ışık

peşine düştüğüm izi

bulurum

kar beyaz filbahri

 

Bilal Arıoğlu

1- Abdullah Uçman “Rıza Tevfik’in Tekke ve Halk Edebiyatı ile İlgili Makaleleri”  Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Ankara 1982

2- Cenk Açıkgöz Klasik Türk Şiirinde Dalgıç. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı: 6/2 2017

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×
Alışveriş sepeti kapat