Gözünde yaş gördüm, yanağında nem, Cıdır düzündeki “Xarı bülbül”ün. Derdin sinesinde dağlandı sinem, Didergin olmuşdu yarı bülbülün.
Zelimxan Yagub
Ülkemizde yetişmeyen ancak ülkemizde anıtı bulunan bir çiçek Har-ı Bülbül. 2017 yılında Bolu’da açılan Karabağ
parkında Karabağ’ın sembolü olarak dikildi. Bölgenin tarih ve kültür hafızası Şuşa kentinin işgalden kurtarılması sırasında tekrar gündeme geldi. Bundan yaklaşık bir asırönceBakü’yü işgaldenkurtaranKafkas İslam Ordusunun 1.Azarbeycan Tümeni Albay Cemil Cahit Bey komutasında halkın büyük bir teveccühü ile bölgeye girdiğinde altından geçtiği zafer takının üzerinde şu cümle yazıyordu; “Bir gün olacak şems-i hakiki doğacak Şark’ın bu esir valdeleri hür olacak.”
Kafkas İslam Ordusunun Azerbaycan’daki izleri har-ı bülbül gibi bir başka çiçekten
de okumak mümkündür; Gelincik, Birinci Dünya savaşının da sembol çiçeği olan
hatta adına kan çiçekleri de denilen gelincikler, Kafkas İslam Ordusunun
Gence kurtuluşunda verilen şehitlerini de sembolize etmektedir. Bölgede meşhur
olan “Laleler, Laleler” türküsü bu şehitlerin anısına yazılmıştır. Şehit olan Osmanlı ordusunun neferlerinin başlarındaki kırmızı fesler gence çölüne öyle bir yayılmıştır ki adeta bir gelincik tarlasını andırmaktadır. (Azerbaycan Türkçesinde gelinciğe
lale, bizim lale dediğimize ise Tulpan denilmektedir.) Talman Hacıyev’in Laleler şiiri:
Yazın evvelinde Gence çölünde Çıhıblar yene de dize laleler Yağışdan ıslanan yaprağlarını Seripler dereye düze laleler
Şuşa’nın Cıldır ovasında yetişen orkidegiller familyasından olan Har-ı Bülbül Azerbaycan kültüründe önemli bir yere sahiptir. Endemik bir tür olan çiçek tüm Karabağ’ın da sembolü olmuştur. Nasıl lale İstanbul’la bütünleşmiş bir kültür oluşturmuşsa, har-ı bülbülde bu bölgede efsanelere konu olan bir çiçek olmuştur. Bölge dışında yetiştirilmesi neredeyse imkânsız olduğu varsayılan çiçektir. Adeta beni görmek isteyenler Şuşa’ya gelmeli dercesine. Özellikle Karabağ’ın 1990’lı yılların başında Rusya destekli Ermeni işgali sonrasında, hürriyetin ve özlemin sembolü haline gelmiş, adına şarkılar bestelenen, şiirler yazılan bir çiçek olmuştur. Ahmet Şafak’ın “Karabağ Karabağ yüreğimde dağlar / Yolumu bağladılar Har-ı Bülbül ağlar.” şarkısı en bilinenlerdendir. 28 yıllık işgalin sona ermesinde tekrar bu denli gündeme gelmesi de bunun bir göstergesidir.
Türklerin yaşadıkları coğrafya ile kurdukları ilişki ve derin bağlar kültürel anlamda da silinmez izler oluşturur. Har-ı Bülbül bunun en güzel örneklerindendir. Bazen vatan
bağı adını alır hasretin çiçeği olur, bazen de özgürlük ateşinin sembol çiçeği haline gelir. Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahabzade Karabağ’ın işgali üzerine yazdığı “Okuma Bülbül” şiirinde işgalin acılarını yine har-ı bülbül üzerinden dile getirmektedir:
Açma xar-ı bülbül, açma, sen bu yıl, Görürsün, bu bahar bizimçin değil. Ahı, Ahmetlerin, Muhammetlerin Kanıyla sulanmış çiçekler bu yıl.
Karabağ’ın işgal yılları Azerbaycan kültüründe öylesine bir yer etmiştir ki Sevda Gasimova’nın “Ozan Senin Haberin Yok” şiirinde meydana gelen olumsuzlukları tarihe şikâyeti yine Har-ı bülbül üzerinden yapılmaktadır:
Ozan, senin haberin yok!
Şuşam, Zengezurum, Göyçem yağmalandı, Daşaltım, Hocalım al kandı,
Tophanada xar-ı bülbülüm,
Dilimde sarı bülbülüm yandı.
Azerbaycan Türkçesinde genizden söylenen ha X harfi ile sembolize edildiği için bölgede “Xar-ı Bülbül” olarak yazılmaktadır.
Kafkas coğrafyası yapısı ve iklim şartları itibarı ile çok sayıda endemik tür barındırmaktadır. Sadece bu coğrafyanın şartlarında yetişen bu bitkiler eşsiz bir tabiat dokusu da oluşturmaktadır. Har-ı bülbül
de bu çiçeklerden birisidir. Bahar ayları
ile başlar çiçeklenmeye, çiçeklerin üç taç yaprağı vardır. Çiçek açtığında bu üç taç yaprak öyle bir şekil alır ki sanki çiçek sapı üzerine bir bülbül konmuş hissi verir. Narin bir yapıya sahip olmasına ve kısa süreli ömrüne rağmen, açtığında hemen dikkatleri üzerine çeken bir çiçektir.
Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülünü” nü alan kitabının adını da “Har-ı Bülbül” koyan Osman Baş’ın “Har-ı Bülbül” şiirinde
bu çiçeğin kültürümüzdeki yeri şöyle anlatılıyor:
Çıdır düzünü, bir Hazar bilir
Bir de yüreği Hazar olanlar
Çıdır düzünde bir gül esir
Dualar toprak olmuş, tekbir tekbir… Biliyorum, hiç görmedim seni
Hiç ellerime alıp koklamadım Hissediyorum, yüreğini okuyor Feryadını yüreğimde hissediyorum. Haydi kalk bülbül konsun dalına Seni esir aldı sananlar çatlasın Neyin varsa sal toprağın üstüne Külekler, Bakü’de yüreklere aparsın.
Bahar ötesi yaz, yaz ötesi Hazar Hazar’ın yüreğinde Har-ı Bülbül Hazarda dalga dalga bahar
Arı dalda, dalda bülbül, Har-ı Bülbül…
Har-ı Bülbül Biraz da özlemin çiçeğidir. Bununla ilgili en çok bilinen efsanelerden biri de bölgenin hanlıklarla idare edildiği 18. yüzyıla aittir. Karabağ hanı İbrahim Halil Hân güzelliği dillere destan Ağabeyim veya Ağabegüm Ağa (Karabağ’da mülkiyet sahibi hanımlar Ağa ünvanı taşırlar) isimli şaire kızını (Ağabacı mahlası ile bilinir) İran tehlikesinden kurtulmak için Kaçar hanedanından Feth Ali Şahla evlendirir. Güzelliği dillere destan Ağabegüm Tebriz’e alışamaz Karabağ özlemi ile
yanıp tutuşmaktadır. Ali Şah onun vatan özlemini gidermek için Sarayına Karabağ’da yetişen bütün bitkilerden oluşan bir bahçe kurdurur. Adını da “Vatan Bağı” koyarlar. Ağabegüm Ağa Karabağ havasını teneffüs ederek bahçeyi dolaşır ama bir çiçeğin
eksik olduğunu görür. Bahçeyi yapanlara sorar “Vatan bağı Har-ı Bülbül’süz olur mu, nerede har-ı bülbül?” Bahçıvanlar ne yapıp ettilerse bu çiçeği yetiştiremediklerini ve bu çiçeğin Karabağ dışında hiçbir yerde yetişmediğini anlatmaya çalışırlar. Duruma çok üzülen Azerbaycan’ın ilk gurbet kadın şairi Ağabeyim Ağa şu dizeleri söyler:
Vatan bağı al elvandı Yox içinde xar-ı bülbül Buda böyle bir devrandı Sesin gelsin bari bülbül
Bilal ARIOĞLU / Şehir ve Kültür Dergisi