Rumi Sanat Galerisi

Süsen (İris)

Süslenmiş gelin gibi Nazlı süsen çiçeği

Ekinler ortasında Dalmış ekin çiçeği

 

Anamur türküsü

 

 

Uzun yeşil yaprakların içinden fırlayan sapları üzerindeki görkemli çiçekleri ile kendini fark ettirmeyi başarır süsenler. Dört mevsim yeşildir

yaprakları. Mayıs başından itibaren de zarif mor çiçekleri ile İstanbul mezarlıklarının süsüdür süsenler. Mezarlıkların süsü olduğu kadar bekçisidir de.

 

Onun bu durumunu ne güzel anlatmaktadır Ahmet Paşa altı yüzyıl evvelinden. O aynı zamanda hançere benzeyen yapraklarını düşmanın sinesine saplamak için sivriltip keskinleştiren bir muhafızdır, aşağıdaki beyitte olduğu gibi;

 

Delmeğe şeh adûsı sînesini

İtdi ser-tîz hançerin süsen

 

  1. yüzyıl divan şairlerimizden, Bursalı Remzi divanında da süsen çiçeğinin uzun ve sivri yapraklarıyla kılıç arasında benzetme ilişkisi kurmuştur. Aşağıdaki beyitte gam kılıcıyla ölen âşık, cesedinden bu kılıcın çıkarılmamasını, mezarının toprağından yer yer süsen olarak çıkmasını dilemektedir(1):

 

Ayrılmaya tīġ-ı ġam ölürsem cesedümden Sūsen ola yer yer çıķa ħāk-i laĥidümden

 

Bu güzel çiçeklerin bir adının da “mezarlık süseni” veya “mezarlık zambağı” olarak adlandırılmasını her zaman meraketmişimdir.Yahya Kemal Beyatlı, “Rindlerin Ölümü” şiirinde “rind” kelimesi ile bu sır çözülmüştür.

 

Divan şiirinde Rind, dünya nimetlerin aşmış hakikatin sırrına ermiş kişi olarak tasvir edilmektedir. Ölümü Asude bir bahar ülkesine çeviren bir kültürde süsenlerin mezarlıkların üstünü süslemesi de tabii bir hadise olmalıdır. Yediyüz yıl önce doğan ve divan şiirinin de kurucularından olan Ahmedi çiçek lisanını çözebilmiş şairlerimizdendir. Divanında süsen ile laleye bak ne söylediğini işit,

onların lisanı Allah’ın birliğini anlatıyor demektedir;

 

İşit ki sûsen-ile lâleye degin eydür

Nirede varsa zübân lâ ilâhe illallah

 

Günümüzde bu duyguyu en güzel anlatan yine medeniyet şairimiz rahmetli Sezai Karakoç’tur. Kaderin üzerinde kadere teslim olan mezarlardan yükselen baharı görebilir ancak… “ey sevgili” şiirinde:

 

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır. demektedir.

 

Azeri şair Muhammed Bakır Halhali de süsenin bu vasfını şöyle ifade etmektedir:

 

Kulak ver gör néce süsen açub dil Deyir ey ehl-i dünya durma gafil

 

Divan şairlerimiz ilk dönemden itibaren bahçe çiçekleri arasında süsene habercilik vasfını, bağın sözcülüğünü yüklemişlerdir.

  1. Yüzyıl şairlerimizden Nesimi de ona saba yeli eşliğinde şarkı söylettirmektedir. Nesimi’nin aşağıdaki dörtlüğünde de sabah rüzgârı ile bahçeye girildiğinde baharda açan lale çiçekleri kadehe benzetilirken, süsen baharın güzelliğini anlatan bir musiki nağmesi söylemektedir dem bu dem diyerek;

 

Nagehan bustana girdim sübhdem,

Lalenin elinde gördüm cam-i Cem.

Süsen eşitdim ki, aydır dembedem:

Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem.

 

  1. yüzyıl divan edebiyatı şairlerinin en önemlilerinden biridir Priştineli Mesîhî.

Onun aşağıdaki beytinde bağdaki çiçeklerin hâlinden haber almak isteyenler bağın sözcüsü ve habercisi olan süsene başvurmaktadır:

 

Bâg şöyle haste olmış kim göre varup bugün Sûsen ile goncayı sordum dil agız virmedi

 

Mesihi’nin çağdaşı olan Ahmet Paşa kılıç şeklindeki yeşil yaprakların arasından boy veren süsen çiçeklerini ne güzel tasvir etmektedir. Defter sayfalarına benzettiği süsen yapraklarının içinde gül gibi açan lacivert renkli süsen çiçekleri yaprakların süsü olarak aynı zamanda maviye çalan rengiyle firuze bir kadehi andırmaktadır.

Kıldı rengîn varakların süsen Açdı gül gibi defterin süsen İtdi tezhîb lâciverdiyle

Câm-ı fîrûzeye zerin süsen

 

Azeri Aşık Elesker “Dağlar” adlı koşmasında baharı tanımlayan çiçeklerden birisidir süsen;

 

Baharı faslı yaz ayları gelende Süsenli, sümbüllü, lalali dağlar Yoksulu, erbabı, şahı, gedanı Tutmaz birbirinden alalı dağlar

 

Süsenin mezarlık çiçeği olması biraz da vakitsiz kayıplara üzüntüdür. Şu Elazığ uzun havasında olduğu gibi;

 

Ah balan, süsen açmış sümbül açmaz gül ağlar Ah yavru, gül dalına bülbül konmuş ah ey zar ağlar

Ah yavru, benim gönlüm melül mahzun ey kan ağlar

Ah, gülü neden cananımdan ayırdı.

 

Süsen, süsleme sanatlarımızda da kullanılan bir çiçektir. Hat, tezhip, ebru ve el işlemeciliği dantel oyalarda çiçek motiflerinden faydalanıldığı gibi, Padişah tuğralarında da çiçek motifleri kullanılmıştır. Tuğra ve fermanlar döneminin hat sanatının olduğu kadar onu süsleyen tezhip sanatının da en güzel örneklerini barındırırlar. Kanuni Sultan Süleyman, 2. Selim, 3. Murat, 2. Ahmet ve

  1. Ahmet tuğraları sarı kırmızı

ve mavi renkli çiçek motifleri ile süslenmiştir. (1)

 

Doç. Dr. Gülnur Duran “Osmanlı Tezhip Sanatında Natüralist Üslupta Çiçekler” adlı çalışmasında “Türklerin günlük hayatında vazgeçilmez bir unsuru sayılan tabiat ve çiçek sevgisi, bezeme sanatlarımıza ilham kaynağı

olmuş, üslûplaştırılmış veya tabiattan alınmış halleriyle çiçek motifleri, Türk sanatının bütün dönemlerinde önemini korumuş ve sevilerek kullanılmıştır.”(2) demektedir.

 

Cevat Rüştü, süsenlerin zambağın bir nevi olmasına itiraz eder ve şöyle der; “Bugün çiçekçilik fenni bu iki çiçeği ayrı ayrı mütalaa (eder), zaten nebati evsaf itibarı ile de aralarında mütebariz farklar olduğunu gösterir.”(3)

 

Süsen, sığ köklüdür mor, sarı, mavi ve beyaz renkte açan çeşitleri de vardır. Yapakları dört mevsim yeşildir. Fazla su istemeyen bir çiçektir. Mavi bir süsen çiçeği üzerindeki çizgi çizgi renk dağılımı ve çiçek sapına doğru civciv sarısı rengi ile açılmış bir tavus kuşu kuyruğunu andırır.

 

İlk açanlarının hafifçe aşağı kıvrımı ona ayrı bir ağırlık ve güzellik katar. Sanki bu şekli ile asırlık desenimiz eli böğründe motifini çizmektedir. Kolayca üreyebilir. Uzun ömürlüdür. Mezarlıkları süslemesi birazda bu sebepledir. Onun bu özelliği türkülerimize de sinmiştir şu Güney Doğu Anadolu türküsünde olduğu gibi:

 

üsem sümbül yitirmişem bitirmişim

Ömrü sona yetirmişem

Men yarımı yitirmişem.

 

Süsen, Anadolu da süsem, susam, olarakta  adlandırılmaktadır. Süsen aynı zamanda eski İstanbul bahçelerinin de bir köşesinde mutlaka bulunurdu. Süsen klasik edebiyatımızda sadakat ve bilgeliğin olduğu kadar umudun, kavuşma özleminin de çiçeğidir.

 

Halk türkülerimizde de geniş yer almaktadır. Bazen Kerkük türküsü olur:

 

süseni mahmur yakası

çoktur o yarin cefası

hacı molla seyit babası

diye diye dilden oldum

 

Bazen, Kayseri türküsü olarak Gesi bağlarının süsü olur:

 

“Gesi bağlarında gülünen süsen

Hiç iflah olmuyor yârine küsen”

diyerek.

Bazen, Erzincan Türküsü oluyor:

 

Bağın beresinden aşdım

Süsen sümbüle dolaşdım

Oynadım güldüm danıştım

Ne bağ bildi ne de bağban

 

Bazen, Van türküsü olarak karşılar bizi:

 

“O süsem o sümbül o gül o bağındır” diyerek.

 

Süsen çiçeği, sadece kültürümüzde bilinmekle kalmamış Van Gogh gibi batılı ressamlarında çok işlediği çiçeklerden biri olmuştur. Selçuklu devletinin en büyük matematik ve astronomi alimlerinden dokuz yüz yıl önce yaşayan

Ömer Hayyam rubailerinde Süsen Çiçeğini şöyle tarif etmektedir:

 

Şu serviyle süsen neden dillere destan?

Neden hep onlara benzetilir hür insan?

Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,

Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!

 

Bilal Arıoğlu

 

Kaynaklar

1) Bahadır Kurt “Remzi Divanı” ( İnceleme – Metin)DumlupınarÜniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi: 2017

2) Ayrıntılı bilgi için; Hüseyin Odabaş, Coşkun Polat “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yazma Eser ve Ferman Süsleme Sanatı”

3)Gülnur Duran “OsmanlıTezhipSanatında Natüralist Üslupta Çiçekler” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2018/2, Sayı:31, s. 177-199

4) Türk Çiçek Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den bir güldesteHazırlayanNazımH.Polat Ötükens:251

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×
Alışveriş sepeti kapat